5 Kasım 2015 Perşembe

FLORANSA

Ufak tefek şeyler mükemmelliği yaratır, mükemmellik ise ufak tefek birşey değildir.
                                                                                           'Michelangelo Buonarroti'

İtalyadayız başka ne dinlenir ki :) bu yazıyı okurken bu şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim.



Merhaba, 2014 yazı Avrupa gezimi aktarmaya devam ediyorum.Roma'dan yaklaşık 2 saatlik otobüs yolculuğu ile meşhur Pisa Kulesinin olduğu Pisa kentine ulaştık.Şehirde Pisa Kulesi dışında fazla birşey yok ama İtalya denilince mutlaka yolunuzun düşmesi gereken karakteristik bir yer burası.1 saatlik mola sonrası yolumuza devam ettik.Yaklaşık 2 saat süren yolculuğumuzdan sonra Floransa'ya ulaştık.



Yol boyunca bizlere İtalya'nın bereketli topraklarının olduğu Toscana ovası eşlik etti.Yeşillikler,üzüm bağları ve ayçiçeği tarlaları arasında bahçeli avlulu evlere sahip İtalya köylerini, kasabalarını görmek fırsat oldu.Toscana bölgesi gerek şarapları ve gerekse de makarnaları ile İtalya'da önemli bir bölge.Görsel anlamda da etkileyici bir zenginliğe sahip.




Floransa kenti 300 bin nüfusa sahip orta büyüklükte fakat İtalya turizminde söz sahibi önemli bir sanat kenti.Kent küçük olduğu için meydanı ve çevresi ve nehir civarı mimarisi Floransa'nın temelini oluşturmakta.



Floransa, İtalya'da başlayıp bir anda tüm Avrupa'ya yayılmış ve bir süre sonrada Dünya tarihinin önemli bir gelişim ve başkalaşım noktasını oluşturan Rönesans hareketlerinin başladığı ve tüm dünyayı sardığı şehir, bu yüzden kent farklı bir öneme sahip.Rönesans hareketleri ile birlikte tüm dünyada sanatın, estetiğin, hassasiyetin, kültürel zenginliğin başladığını düşünürsek , kente dair hassasiyetimin haklılığı bir nebze anlaşılacaktır.

Şehrin kalbi Duomo Meydanına yani  Piazza del Duomo 'ya ulaştıktan sonra elinizde şehir haritanızla her yere çok rahat ulaşabilirsiniz, zaten kentin tarihsel mekanlarının hemen hepsi meydan ve civarı sokakları ile çevrili.Daha doğrusu küçük bir alanda dolaşarak Floransa'ya dair görülmesi gereken önemli yerlere ulaşabiliyorsunuz.


Florasan’nın simge yapısı olan, kente dair tüm fotoğraf karelerinin temeli olan  Floransa Katedrali, Duomo Meydanı’nda yer alıyor.Yine  Giotto’nun Çan Kulesi ve Aziz Giovanni Vaftizhanesi Floransa Katedrali’nin hemen yakınında Duomo Meydanı’nda bulunuyor.



Meşhur  Duomo Meydanına sadece bir kaç dakika yürüme mesafesinde, Arno nehri üstünde bulunan  Veccihio ailesine (kentin hemen her yerinde varlıklarını ve zenginliklerini hissettiren aile) ait  Ponte Vecchio ya da diğer adıyla Eski Köprü bulunmakta.Farklı bir mimariye sahip köprü, köprüden çok içinde dükkanların olduğu eski tarz bir alış veriş merkezi, sosyalleşme ve yerleşim alanı gibi.



Duommo meydanın hemen yakınında Signoria Meydanı bulunmakta, meydan üzerinde meşhur DAVUD heykelinin kopyası ve Veccihio ailesine ait Veccihio Sarayı bulunmakta, hepsi görsel anlamada etkileyici yapılar.


Katedral, köprü, saray mimarisi tespitlerinden sonra Floransa'ya dair aktarmak istediklerime geçebilirim sanırım.Gün batımında nehir çevresinde dolaşmanızı, şehrin hemen yakınında bulunan tepelere çıkıp yukarıdan şehri seyretmenizi ve meydanda Tiramisu yemenizi tavsiye ederim.







İtalya'da en hoşlanmadığım şey, gidilen mekanlarda oturma parası olarak ayrı ücret alınması, bence çok biçimsiz bir alışkanlık, kafe de oturmak için ayrıca para ödemek İtalyanlara has saçma bir alışkanlık.Bir porsiyon tiramisuya 5 euro veriyorsunuz fakat kafede oturmak için 3-5 euro ayrıca ödeme yapıyorsunuz, enterasan :) Bu arada tiramisuyu hiç beğenmemiştim, abartıldığına bakmayın, Türkiye'de pek çok yerde daha lezzetlisini yediğimi bilirim :) Yine de hava karardığında  meydanda zaman geçirmenizi tavsiye ederim.Müzik yapanlar, kalabalık turist kafileleri, fotoğraf çekenler ve binaların ışıklandırmaları farklı bir görsellik sunuyor.



Floransa'da internet sıkıntısı hiç yaşamadım, meydan'da istediğiniz yerden wifi'ye bağlanabiliyorsunuz.Meydan ve çevresinden biraz uzaklaştınız mı daha hesaplı fiyatlarla yemek yeme imkanına da sahipsiniz.


Floransa'da benim için en güzel vakit nehir kıyısında  geçirdiğim zamanlardı, tavsiye ederim.Tüm gün fotoğraf çekme, tarihi yerleri gezme, nehir kenarında vakit geçirme derken ayaklarım artık beni taşımıyor hale gelmişti, hatta su toplamıştı.Gezi arkadaşlarımla birlikte meydana sadece 10 dakika yürüme mesafesi bir kaldırım üstünde yere bağdaş kurarak gece pikniği yapmakla isyan eden ayaklarıma çözüm bulmuştum. 2 saate yakın yaptığımız gece pikniğimiz de tek bir kişinin bizlere karşı olumsuz yaklaşımına şahit olmadık.Floransa turiste o kadar alışık bir şehir ki kurallara uyduğunuz sürece, zamanınızı geçirme şeklinize kimse karışmıyor.


Gezmek herkese göre farklıdır, kimisi için önemli olmayan ayrıntılar,bir başkası için olmazsa olmaz olabiliyor.Gözler farklı şeyleri ilginç bulabiliyor yada hiç umursamıyabiliyor.


Floransa'ya dünya mirasına ve dünya tarihine katmış olduğu estetik duygusu, insanoğlunun özgür ruhunu yansıtma cesaretini başlatmış kent olması sebebiyle farklı bir gözle bakmak gerektiğini inanıyorum.





Savaşların, kıyımların olduğu ve hala olmaya devam ettiği dünyamızda insanoğlunun içsel zenginliğinin de var olduğunu, bitmek bilmeyen hırsları dışında da bir bakış açısının olduğunu, yani aslında özünde biz insanlarında iyi birer faniler olduğunu görmek mi istiyorsunuz, o zaman yolunuzu Floransa'ya düşürmenizi tavsiye ederim, kişisel hırslarımızdan ayrıldığımız zaman güzel şeylere de imza atabiliyormuşuz.Ne dersiniz :) 

İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle.

Saygılarımla
Egemen ÇINAR


18 Eylül 2015 Cuma

SARAYBOSNA

Masumiyet;
Bosnalı bir çocuğun,katliamda ölmeden önce annesine sorduğu soruda saklıydı:
'Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?

Konumuz Saraybosna ise, dinlenecek şarkı elbette ki SEVDALİNKADIR, bu şarkı eşliğinde yazıyı okuyunuz.




Merhaba, 2015 ağustos ayında nihayet aylar önceden planlamış olduğum Balkanlar gezimi gerçekleştirebildim.İstanbul üzerinden Belgrad ve devamında otobüs transferi ile Saraybosna'ya ulaştım.


Saraybosna yolunda kısa bir mola.

Saraybosna, çok uzun zamandır görmek istediğim, aklımın bir köşesinde epeyidir yer etmiş bir kent.Kısmette 2015 Ağustosunda kavuşmak varmış.Belgrad-Saraybosna arası 320 km olmasına rağmen yolculuk yaklaşık 7 saat sürüyor.Bosna dağlık bir coğrafyaya sahip olduğu için Saraybosna'ya ulaşım normalinden uzun sürüyor, yollar virajlı ve dar, fakat yol boyunca önünüze çıkan göller, nehirler, yeşilin her türlü tonu bu yolculuğu keyifli hale getiriyor.




En son 1992 de 4 yıl kuşatma altında kalmış, tarih boyunca ölümler görmüş, göçlere şahit olmuş hüzünlü bir şehir Saraybosna.Bosna da ve Avrupa'da kente Sarajevo deniliyor.Tarihin neredeyse her döneminde kıyımlara sahne olmuş, savaş oyunlarından, milliyetçilik zehrinden ziyadesiyle etkilenmiş karakterli, kendine has havası olan bir kent burası.



Saraybosna, beni yanıltmadı, kentten ayrılırken hüzünleneceğimi ve tekrar ne zaman gelirim diye düşüneceğimi biliyordum.Saraybosna gezilmesi çok kolay, tarihi yerleri hemen hemen aynı noktada toplanmış, kısa kısa molalar verdiğinizde huzur veren, keyifli bir kent.



Hikayesi olan kentleri severim, dolaşmak, kentin havasını solumak daha bir anlamlı gelir.Osmanlı İmparatorluğunun önemli bir Balkan kenti, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun önemli bir sınır kenti, Tito dönemi Yugoslavya'sının kavşak noktası bir kentten bahsetmek kolay değil.Kent Osmanlı döneminden kalma Basçarşı ve çevresi dükkanlar ve cami, han yapısı ve şehrin simgesi Osmanlı sebili ile Anadolu kentlerinden farksız bir görüntü taşırken bir anda o doku değişiyor, ne olduğunu anlamıyorsunuz ve karşınıza Avusturya mimarisi çıkıyor, bir anda Anadolu'dan ne ara çıktımda, Viyana'ya vardım diyorsunuz.Basçarşının devamı, şehrin en popüler caddesi Ferhadiye caddesine açılıyor. 






Basçarşı ve çevresi lokantalar, dükkanlar, hanlar ve camilerle çevrili.Yoruldunuz mu girin bir hana, kendine has sunumu ile nefis Boşnak dibek kahvesinden tadın.Açıktınız mı Boşnak Köftesi ya da Boşnak böreklerinden tadın, fiyatları sakın sormayın, çünkü o fiyata başka hiçbir yerde bu lezzetleri tadamazsınız.Saraybosna, benim için hesaplı ve huzurlu bir damak tadı gezisi oldu, gözlerim hem hüznü ve yeşili hem de tarih ile günümüzü bir anda görme fırsatına sahip oldu.




SAC börekleri nefis, tavsiye ederim.

Basçarşı ve devamında Ferhadiye caddesinde kentin Osmanlıdan kalma hanlarını, camilerini, modern yüzünü, katedrallerini, sinagoglarını görüyorsunuz.Başçarşının bir üst sokağında Miljacka nehri ve nehir üzerindeki 1.Dünya Savaşının çıkmasına sebep olan Avusturya Macaristan İmparatorluğunun arşidükü Ferdinad'ın eşi ile birlikte öldürüldüğü Latin Köprüsü bulunmakta.Latin Köprüsünün hemen karşısında kendine has mimarisi ile Kütüphane binası bulunmakta.



Saraybosna yemyeşil tepelerle çevrili bir kent, o yüzden tepelerden yokuş yukarı çıktığınızda harika panoramik şehir manzaralarını görme fırsatınız oluyor.Saraybosna'ya giderseniz mutlaka yokuş yukarı çıkın ve kenti yüksek bir noktadan görün, yemyeşil tepeleri, camilerin minarelerini, katedrallerin kulelerini, gökdelenleri, kiremit çatılı evleri bir bütün olarak görün.





4 yıl topçu kuşatması altında kalmış bu kentin sokaklarında pembe renkli boyaları görürseniz, bir zamanlar buralara mermi düştüğünü ve birilerinin o noktada ölmüş olduğunu bilin, şehrin sokaklarında arada sırada karşınıza çıkacak bu pembe noktaların böyle bir gerçekliği var.


Kentin merkezi noktası olan Ferhadiye caddesi üzerinde bulunan parkın içinde büyük boyutlarda satranç bulunmakta, insanlar dev boyutlarda satranç oynamanın keyfini çıkarmaktalar.



Saraybosna da kentin bir ucundan diğer ucu arasında ulaşımı sağlayan eski fakat gayet kullanışlı tramvay hattı var, uygun fiyatlarla tramvaydan faydalanabilirsiniz, hatta biletleri bile tramvayın içinden alabiliyorsunuz, gece 00.00 dan sonra seferler bitiyor.Taksi fiyatları anlamında ise mutlaka pazarlık yapın, taksi şoförlerine Bosna Markı mı yoksa Euro mu olarak ücreti isteyip istemediğini teyit edin, Balkan gezim esnasında taksi ücreti olarak en fazla ödemeyi Saraybosna'da yaptım, 15 Bosna Markı olarak anlaştığım taksi ücreti, otelimin önüne geldiğimde 15 Euro oldu, terslik olmasın diye uzatmadan istenilen parayı verdim, siz siz olun bu konuda yanılgıya düşmeyin.




Akşam Basçarşı ve Sebil çevresi fonda çalan Boşnak Sevdalinkaları ile kahve içmeyi seven Bosnalılarla, turistlerle dolu...Rengarenk ışıl ışıl Basçarşı, serin Balkan gecesi, tüm sene Mersin sıcağında bunalmış, yazın sıcaktan kavrulmuş bana çok iyi geldi.




Saraybosna'daki tüm çeşmelerden su içebiliyorsunuz, Balkanların en güzel tarafı bu zaten suya gereksiz paralar ödemiyorsunuz.Rivayete göre Basçarşının içindeki çeşmeden bir kere içtiniz mi, bir kez daha Saraybosna'ya yolunuz düşermiş.Doğrusu bu rivayet gayet işime geldi, çünkü hayatımın geri kalan kısmında mutlaka bir kez daha Saraybosna'yı görmek istiyorum.



Gezip, görmek, seyahat etmek, kentlerin dokusunu hissetmek bir tercihtir, herkes hayata farklı bir noktadan bakar, farklı bakış açılarını kendinde barındırır.Saraybosna hüzünlü tarihi ile yemyeşil tepeleri, farklı kültürlere ait mimari dokusuyla bana çok iyi geldi, kısa zamanda fazla masraf yapmadan, çok fazla beklenti içinde olmadan huzurlu bir Balkan tatili yapmak isterseniz yolunuzu şiddetle düşürmenizi tavsiye ederim.

Savaşların, ölümlerin, göçlerin olmadığı bir dünya umuduyla...

İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle.Gezi arkadaşlarım, kahrımı çeken Engin-Ayşe ve Kirman'a çok teşekkür ederim.

Saygılarımla
Egemen ÇINAR


28 Temmuz 2015 Salı

ROMA

Keşfedildikten sonra gerçekleri anlamak kolaydır. Mühim olan keşfetmektir.  'Galileo Galilei'

Mekan İtalya olunca neredeyse yüzyıldır bildiğim bu şarkı aklıma geldi, sanırım sizde hatırlarsınız, bu yazıyı okurken bu şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim.



Monako gezimiz sonrası Roma'ya yolumuza devam ettik.Sabaha karşı 04.00 da başlayan yolculuğumuz, sabah 9.00 da Roma da son buldu.İtalya'da Akdeniz ülkesi olduğu için, ağustos ortasında sabah saatinde yaz sıcaklığını buram buram hissediyorsunuz.



Hukuk Fakültesi 1.sınıfta en önemli derslerden birisi Roma Hukukudur.Başta günümüz Medeni Hukukunun olmak üzere pek çok hukuk alanının temeli Roma'dan gelir.Ahhh ahhh sabahlara kadar çalışılan Roma Hukuku notlarında yer alan patrici-ples çatışmaları, Kartaca Savaşları, 12 Levha Kanunu, Ius Civile yani sivil yasa, köle Titus'un sahibi Romalıdan çektikleri ne süründürmüştür biz hukuk öğrencilerini, bu yazıyı okuyan hukukçular ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştırlar, sırf bu sebepten bile hukukun, medeniyetlerin temellerinin atıldığı Roma'yı bambaşka bir gözle bakarak gezdim.



İtalya'nın başkenti Roma denince akla gelen ilk ziyaret noktalarından biri ile gezimize başladık.Vatikan, dünyadaki tüm Hristiyanların en kutsal kilisesi ve ruhani liderleri Papanın yaşadığı küçük şehir devleti.Bir futbol sahası genişliğinde alana sahip bir devletçik.Sabahın erken saatinde bile Vatikan'ın meşhur Aziz Petrus Bazilikasının içine girebilmek için muazzam kuyrukta yerinizi alıyor ve içeri girmek için bekliyorsunuz.İtalyanlar bu işi çok güzel düzene sokmuşlar, seri bir şekilde sıra akıyor ve yaklaşık 45 dakikalık bekleyişten sonra bizde Bazilikaya girebildik.Bazilikaya girerken etek, şort boyunun kısa olmamasına dikkat etmenizi tavsiye ederim.Diz kapaklarınızın üstünde şort veya etekle gitmeniz durumunda Bazilikaya girmekte size sorun yaşatabiliyorlar. Mesela ben mevcut şortumu tıpkı hip hopçular gibi epeyce aşağıya çekerek giriş yapmıştım.Bazilikanın içine girince düzeltirsiniz :)



Bazilikada önceki dönem papalarının lahitleri, tavana ve duvarlara resmedilmiş Hristiyanlık sembolleri ve değişik tasvirler mevcut.Her yer farklı ve etkileyici bir sanat eseri gibi.Vatikan'nın içinde bulunan ayrıca 10 Euro bilet parası ödenerek girilen Sistina Şapeli, müzenin mutlaka görülmesi gereken alanlarından biri.Zamandan tasarruf ve sıralarda beklememek düşüncesiyle Sistina Şapelini görmek için zaman ayıramasakta, vakti olan herkesin bu sanat harikası köşeyi görmesini tavsiye derim.



Vatikan Meydanda yani Aziz Petrus Meydanında kısa bir fotoğraf molasından sonra, Roma'da görülmesi gereken yerler gezimize devam ettik.

Roma'da Kolezyum dışında diğer ana görülmesi gereken yerlerin çoğu birbirine çok yakın noktada bulunmakta olup bu sayede rahatlıkla Vatikan'ı gezdikten sonra diğer yerlere de yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.Şehir dar ve tarihi sokakları ve turist kalabalığı ile ayrı etkileyici bir şehir.Dar sokaklardan, sokakları sağlı sollu kaplamış kafe ve restoranlardan yürüyerek dünyanın en eski tapınaklarından olan Pantheon'a ulaşıyorsunuz.Tapınağın muazzam büyük bir kubbesi var.Tapınak girişinde ise dönemin Roma askeri kıyafetleri ile gladyatörler sizi selamlıyorlar.Bir süre sonra Roma'da tarihi mekanların girişinde Gladyatör giysileri içinde birilerini görmek alışkanlık haline geliyor.Pantheon çevresinde çok sayıda kafe ve restoran bulunmakta olup, Roma'da yemek yeme anlamında sıkıntı yaşamanız imkansız.Her türlü bütçeye hitap eder durumda restoranlar mevcut, bizler İtalya'ya kadar gelmişken geyiği ile pizzacıda kendimizi bulduk.Orta boy pizza ve yanında kolaya 5 euro ödeyerek öğle yemeği işini hallettik.Ama alternatif çok, Akdeniz mutfağı çeşitleri, değişik spagetti menüleri, pizzalar ile Roma'da farklı yemek alternatiflerine ulaşmanız mümkün.



İtalyanlar tipik Akdeniz insanı, bir Mersinli olarak ağustos sıcağında bizden hiç de farklı olmayan tepkilerini görmek hoşuma gitti.Roma daki gezi arkadaşım yemek parası olarak elindeki tüm bozuk paraları vermeye kalkışınca, kasadaki İtalyan'ın bozuklukları elinin tersiyle ittiğini ve İtalyanca hızlı hızlı konuştuğunu gördüm, herhalde bizim Mersindeki tantunici abi olsa oda aynısını yapardı demeden edemedim.İtalyanların Akdeniz iklim alışkanlıkları, içi dışı bir harbi tavırları anlamında memleketim insanından pek bir farkları yok.




Pantheon yakınında yine yürüme mesafesinde Roma'nın iki klasiği bulunmakta. Trevi Çeşmesi yani Aşıklar Çeşmesi ve İspanyol Merdivenleri...


Sanırım tüm İtalya 2014 yılı yazında restorasyon geçiriyor olacak ki meşhur Aşıklar Çeşmesinde bir damla su yoktu.Çeşme diye içi boş havuzun etrafını kısa bir turlayabildik.Herkesin önünde fotoğraflar çektiği illaki bozuk para attığı çeşme tadilattaydı, çevresini dolaşmakla yetinmek zorunda kaldık.Çeşmenin suyu akmadığı, havuzda da su olmadığına göre çeşmeye bozuk para atıp, hayatımın aşkının karşıma çıkmasını beklemek saçma olurdu ki zaten belli bir zamandan sonra aşkın, sevginin çeşme başında olmadığını anlayacak kadar büyüyoruz dimi :)


Meşhur İspanyol Merdivenleri de Trevi Çeşmesine çok yakın bir mesafede fakat belirttiğim gibi orada da tadilat vardı, dolayısıyla merdivenlerin belli bir kısmı kapalıydı.Kısa bir fotoğraf molasından sonra yolumuza devam ettik.



Roma denince akla gelen önemli noktalardan birisi de yürüyerek rahatlıkla  ulaşılabilen Navona Meydanı.Geniş bir havuz ve heykellerle kaplı meydanın çevresi sokak kafeleri ve restoranlarla kaplı.Roma da en çok kendimi bulduğum, saatlerce oturup çevreyi seyredebilirim dediğim yerlerden birisi oldu Navona Meydanı, görmenizi şiddetle tavsiye ederim.

Roma'da görmeyi en çok arzu ettiğim yer Spartacus dizisinin bir hayranı olarak elbette ki Kolezyumdu.Yürürken önünüze çıkan etkileyici İtalya meclis binasını geçtikten sonra çok kısa yürüme mesafesinden sonra karşınıza çıkıyor.Daha önce de belirttiğim gibi Roma'da gezilecek yerler birbirine yakın, kısa molalar vererek, elinizde haritanızla rahatlıkla gezebiliyorsunuz.




Kolezyum günümüze kadar sağlam kalmış döneminin en önemli sosyalleşme alanı olmuş, büyük dövüş müsabakalarının yapıldığı görkemli bir eser.Görmenizi tavsiye derim.


Şehrin gezilecek ana yerlerini gördükten ve ara ara sokak kafelerinde zaman geçirdikten sonra, Roma'nın biraz dışında olan otelimize ulaştık.Kısa bir istirahat molası sonrası bizleri Roma merkeze götürecek bir otobüs durağı veya en azından metro istasyonu bulma arayışına geçtik.Roma'nın birbiri ile aktarmalı 2 metro istasyonu var, Avrupa da gördüğüm metrolar içerisinde en eskisi ve en bakımsız olanı Roma metrosuydu.Fakat biletler hesaplı ve tam günlük biletlerin yanı sıra, 1,5 saatlik tüm taşıtlar aktarmalı bilet imkanları mevcut olduğu için ulaşımın Roma'da biraz araştırdıktan sonra gayet kullanışlı olduğunu fark ettim.


Akşam Roma ayrı bir heyecan, tüm tarihi yerler ve Tiber Nehri kıyıları ve nehir üzerindeki köprüler ışıklandırıldığı için her yer tam bir renk cümbüşü sunuyordu.Ayrıca Roma'nın ortasından geçen Tiber nehri çevresi ve nehir üzerindeki ada gece festivallerine hizmet ediyor, biz gittiğimizde açık hava film festivali vardı, bir tarafta Tiber nehri, diğer tarafta açık havada dev sinema ekranı ağustos sıcağında ayrı bir şölendi.Tiber nehri kıyısı kafeler, barlar, restoranlarla doluydu ve inanın hepsi tıka basa kalabalıktı.Hava kararınca Tiber nehri çevresinde vakit geçirmenizi tavsiye ederim.



Akşam Roma'da görmenizi istediğim bir diğer nokta ise elbette ki Navona Meydanı, gündüz ki kalabalıktan hiç bir eksilme olmamış gibi, o havuzlu meydan rengarenk ışık oyunları ile farklı bir atmosfere bürünüyor.


Roma deyince akla gelenler konusunu kapatmadan önce değinilmesi gereken hassas bir konu daha var.Evet Roma dondurması çok meşhur, bir topu 2 euroya satılıyor olsa da, dondurmalar gayet lezzetli ve aklınıza gelebilecek her şeyin dondurması var.Roma dondurması diye bir şey kesinlikle varmış :)



Hırsızlık konusuna gelince aman dikkat, Avrupa gezilerimde en tedirgin olduğum kent Roma oldu.Roma sokakları çok dar ve yazın turist akınına uğramış bir halde olduğu için genelde sıkış tıkış dolaşıyorsunuz.Sokaklarda ellerim ceplerimde dolaştığımı ve bu kadar hassas olduğumu bir tek Roma'da hissettim.


Herşey güzel olmakla birlikte siz siz olun, Roma'da otobüslerin belli noktalarda 00.30 dan sonra bittiğini öğrenin, yoksa benim gibi son metro saatinden sonra, otelinize kadar ki 5 km yolu, takside bulamazsanız, o saatten sonra tıpkı kuzuların sessizliği filmi sahnesindeymişsiniz gibi üç buçuk atarak yürürsünüz, inanın gerek yok :) hayatımın en zor gecelerinden biri olmuştur.Anlatılmaz yaşanır...Neyse ki sağ salim otele vardık, Sezar'ın dediği gibi 'geldim, gördüm, yendim' :)


Roma'da dikkatimi çeken ve takdir ettiğim ayrıntı, şehir merkezine neredeyse tek bir çivi çakılmamış, kent ilk çağdaki dokusunu korur halde.Tarihi yapı tam anlamıyla korunuyor.Merkezden uzaklaştığınızda da devasa büyük binalardan ziyade 3-4 katlı ya da tek katlı bina yerleşim düzeni hakim.Yığma bina, yüksek kat çirkinliği ile karşılaşmıyorsunuz ve yeşil alanlar geniş.Büyükçe bir orman kasabasındaymışsınız gibi hissediyorsunuz.

Bizim gibi Akdenizli ve bizim gibi içinden geldiği şekilde davranan, samimi insanların ülkesi İtalya'nın medeniyetlerin, hukukların, insanca yaşama alışkanlıklarının temelinin atıldığı tarihi başkenti Roma'ya yolunuzu düşürmenizi ve eski sokaklarında kaybolmanızı tavsiye ederim.

İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle.

Saygılarımla
Egemen ÇINAR