16 Eylül 2016 Cuma

OHRİD

Hayat seni güldürmüyorsa, espriyi anlamadın demektir. (Anton Çehov)


Espiri, Türkçe sözlük anlamı güldürürken düşündüren söz. Çehov'un dediği gibi hayat anlamlı zamanlardan oluşan bir bütün, peki ne yada neler bir ömürde anlam ifade eder,edebilmeli...Size mana ifade eden şeyler nelerdir hiç düşündünüz mü? Beklentilerimiz nelerdir? Ya da sizi ne mutlu eder? Hayat kısa ve yorucu fakat bir o kadar da güzel.Bence cevap günün birinde geriye baktığınızda katedilen mesafelerde, kendinizi iyi hissettiğiniz zamanlarda gizli.

Bu yazıyı okurken, bu Rumeli türküsünü dinlemenizi tavsiye derim.


2015 yılı Ağustos ayı Balkanlar gezime devam ediyoruz.Karadağ üzerinden Makedonya'nın turistik kenti Ohrid'e ulaştık.Ohrid adını aldığı Ohri gölü kenarında kurulmuş, Unesco Dünya mirası listesinde yer alan, dünya incisi bir şehir.Kışın nüfusu 50 bin civarında olup, yazın  başta civar Balkan ülkelerinden olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinden gelenlerle 3-4 katı nüfusa ulaşan, günümüzde özgünlüğünü koruyabilmiş bir şehir.


Ohrid Arnavut, Makedon ve Türk nüfusun birlikte yaşadığı kozmopolit bir şehir.Kenti yürüyerek birkaç saatte rahatlıkla gezebilirisiniz.Kentin içinde çok sayıda kilise bulunmakta olup, günümüzde şehrin tarihi yapıları aslına uygun şekilde restore edilmekte.Kenti göl ve çevresi ile bir bütün halinde görmek isterseniz yukarı tepelere doğru çıkmanızı ve amfi tiyatro çevresini görmenizi tavsiye ederim.Ohrid mimarisi anlamında geçmişin fazlasıyla koruyabilmiş  huzur verici şirin bir şehir.


Ohri gölü çevresinde pek çok otel ve tesisler bulunmakta olup, yüzme, şezlong, bol dinlenme, doğal güzellik içeren bir tatil arayışında iseniz tavsiye edilebilecek tatil bölgesi.


Kent otel fiyatları ve şehrin merkez ve civarı toplu taşıma fiyatları anlamında hesaplı.Her bütçeye uygun konaklama ve yeme-içme imkanları bulunmakta.Düzgün bir lokantada 15-20 TL ye karşılık gelen fiyatlarla Balkanların klasiği olan köftenizi yiyebilir ve içkinizi içebilirsiniz.İçkiden kastım Makedonya'nın meşhur birası Skopsko 3-4 TL karşılığı fiyatlar ile satılmakta.




Akşamları Ohrid merkezde buluna pek çok tavernada canlı Makedon müzikleri dinleyebilir ve gayet hesaplı fiyatlarla vakit geçirebilirsiniz.Türkiye'de Ege veya Akdeniz sahil kentlerinde yapacağınız 1 haftalık deniz tatilinin üçte biri fiyatları ile Ohrid'de aynı tatili yapmanız mümkün.Makedonya, Türkiye'den vize istemediği için, pasaportunuz ile Ohrid'e gelmeniz yeterli. Anlayacağınız gereksiz vize parası ödeme gibi bir sıkıntınızda bulunmamakta.


Ohrid, incileri ile ünlü bir şehir, kentin küçük şirin çarşısında inciden yapılmış aksesuarların satıldığı dükkanlar mevcut.Her bütçeye uygun fiyatlarda inciler alma imkanınız mevcut.


Ohrid'e kadar gelmişken mutlaka Saint Naum Manastırını görmenizi tavsiye derim.Ohri şehir merkezine 30 km mesafede yer alan manastır, gerek tarihi değeri gerekse de göl kıyısında olmasından dolayı doğal güzellikleri anlamında görülmesi gereken bir yer.Manastırın bulunduğu alanda lokantalar, yüzme, dinlenme, ve güneşlenme için şezloglar bulunmakta olup, hem tarihi hem de görsel güzellikleri barındıran bir alan.



Ohri gölünü ve çevresini tekne ile gezmeniz de mümkün, 10 Euro'ya karşılık gelen fiyatlarla tekne turları yapılmakta olup, bu sayede gölün tüm görsel güzelliklerini, Arnavutluk'a ait kıyılarını da görme fırsatına da sahip oluyorsunuz.



Belirtmiş olduğum gibi her bütçeye uygun gayet hesaplı konaklama imkanlarına sahip Ohrid'de Türkiye'den çok hesaplı fiyatlarla hem tarih hem de yüzme ve eğlence tatili yapma imkanına sahipsiniz.


Kiliseleri ve camileri ile, göl kıyısı doğal güzellikleri ile, yeşilin ve mavinin her tonu ile, eski dokusunu korumuş evleri ve hesaplı fiyatları ile kısa süreli dinlendirici huzur tatilinin tavsiye edilebilecek adreslerinden birisi Ohrid.Yolunuzu bu dünya incisi şirin kente düşürmenizi tavsiye ederim.


Bir yaz akşamı Ohri gölünden gelen hafif bir rüzgar ile içiniz ürperirken, civar tavernalardan gelen Makedon müzikleri kulağınızda yer edinirken, ağzınızda Skopsko biranızı yeni yudumlamanın verdiği tat kalmışken ve akşam vakti Ohrid şehrinin silüeti göle düşmüşken, cennetten parça bir yerlerdeyim diye düşünmeye başladığınız an Ohrid'e gelmişsiniz demektir.

İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle.

Saygılarımla
Egemen ÇINAR

3 Haziran 2016 Cuma

LUBLİYANA


'Doğru yaşam ' Ne zaman başlar ki bu? 'Kaçırılır 'mı yoksa yanından geçip gidilir mi?     
                                                                                                                    Rosa Luxemburg
                                                             
Konumuz Slovenya ve Lubliyana olunca, Sloven şair France Preseren'den bahsetmeden yazıma başlamak istemedim.Şair en güzel şiirlerini hiç kavuşamadığı, aşkı Julija Primic'e yazmış, ne tuhaf dimi, tek bir kişiye adanmış bir ömür.Onun aşka, sevgiye bakış açısına saygım olmakla birlikte, zaman akıp giderken, malum artık çevremizdeki gerçekliklerin ne olduğunu algılayabilecek yaşa da gelmişken, anlamlı zamanlar geçirebileceğim insanları, değerleri arar oldum.Hayat telaşesi, dünya derdi ile geçen hayatımızda, verdiğimiz her molada güzel şeyleri fark etmenin ne kadar önemli olduğunu algıladım.










Lubliyana da sadece bir gece kaldım, hatta şehri gündüz doğru dürüst gezemedim, benim için kısa bir transfer noktasıydı bu yüzden bu yazım gezi yazısından ziyade çok keyifli bir Slovenya akşamında yaşadıklarımla sınırlı olacak.Slovenya, İtalya'nın batısında yer alan, nüfusu 2 milyon olan, eskiden Yugoslavya'yı oluşturan devletlerden biridir.Günümüzde Avrupa Birliği üyesi, başkenti Lubliyana olan küçük bir ülkedir.Başkent Lubliyana'nın nüfusu 400 bin civarlarındadır.Ülke tıpkı İsviçre gibi Alpler'e komşudur ve yine İsviçre gibi geniş ormanlara, sayısız göllere sahip yeşillikler, mavilikler ülkesidir.Tabi ki İsviçre'den farklı olarak, Avrupa daki sınırlı sayıda hesaplı ülkelerinden birisidir.






Lubliyana ile tanıştığımızda hava kararmıştı, Venedik'ten çıktıktan sonra kısa sürede Slovenya'ya girmiştik.Şehrin merkezindeki şirin otelimize yerleştikten sonra, vakit kaybetmeden 5 arkadaş kendimizi küçük başkent Lubliyana sokaklarına attık.Şehir yeşil ormanlar içerisinde, binalardan çok yeşillikleri barındıran bir yapıya sahip.Bir tam günde çok rahatlıkla gezilebilecek, sakin huzurlu bir kent burası.






Kentin merkezinde BOREK yazılı bir tabela görünce arkadaşlarımla birlikte kendimizi oraya attık, küçük dükkandaki, açmalar, börekler, pizzalar nefis görünüyorlardı. İtalya'dan sonra Slovenya da fiyatlar gerçekten ucuz, tüm maliyetleriniz bir anda dörtte bir oranına düşüyor.


Şehir nehir kıyısında kurulmuş, yukarısında tepede kalesi olan, Preseren'in heykelinin olduğu meydan ve onu takip eden trafiğe kapalı sokaklarla çevrili şirin bir başkent.İlginçtir arkadaşlarla ağustos akşamında üşümek, bomboş sokakları olan bir başkentte dolaşmak, farklı bir his.

seni romantik PRESEREN :)


Lubliyana'yı 5 arkadaş keşfettiğimizi inandığımız bir ağustos gecesinde, bir anda her köşeden bağır çağır Türkçe konuşmalar gelmeye başladı, 5 kişinin bu kadar gürültü yapması imkansız , bu işte bir terslik var dediğim anda, şehrin en merkezi noktasında neredeyse 150'ye yakın Türkü görünce iyice aklım hafsalım gitti, ne oluyor ya :) Mevzu bir süre sonra anlaşıldı, tüm gezi ekipleri gece konaklama noktası olarak, hesaplı olmasından dolayı Slovenya'yı tercih etmişlerdi.Lubliyana'nın merkezinde kahve evi tarzı bir mekanı bir anda, 150 ye yakın Türk basmıştı.Sakin bir akşam geçiririm , kasayı kapatırım ve evime giderim düşüncesindeki Sloven kasiyer ve garsonların hallerini hala hatırlıyorum, biz Türkler hiç birşeyi beğenmiyoruz, bağır çağır sipariş veriyoruz, şakalar havada uçusuyor.Avrupa'nın bu köşe kenar ülkesinde Slovenler nezdinde nasıl bir Türk algısı oluştu bilmiyorum ama mucize bir geceydi, bir anda şehrin bomboş sokaklarında 150 Türk vardı.Heykeller, binalar, sokakların önünde fotoğraf çektiren, şakalaşan bir sürü Türk :) Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama bence ilginç bir geceydi.



Şehri çok kısa zamanda yürüyerek dolaşabilirsiniz, her bir kenarında ejderha heykellerinin olduğu şehrin simgesi köprüde fotoğraflar çekebilirsiniz.

Lubliyana geniş ormanlık alanları, parkları, nehir kıyısı binaları ve küçük meydanı ile şirin bir başkent ve serin bir ağustos gecesi olarak hafızamda yer etti.Gerek hesaplı bir ülke olması gerekse de tabiatın acımasızca güzel olduğu Slovenya'ya yolunuzu düşürmenizi tavsiye derim, hem belli mi olur, şansınıza sizde oralarda küçük bir Türk kolonisinin kurulmasına tanıklık etmiş olursunuz :)


Gezip, gözlem yaptığınız, mutlulukları fotoğraf karelerine sığdırabildiğiniz nice anlamlı yeni serüvenlere...
İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle.


Saygılarımla
Egemen ÇINAR

2 Mayıs 2016 Pazartesi

BELGRAD

Bırakın doğruları gelecek söylesin ve herkes eserlerine ve başarılarına göre değerlendirsin. Bugün onların olsun; ama uğrunda çok uğraştığım gelecek, benimdir.”
                                                                                       NiKOLA TESLA 


Evet kabul ediyorum, bir süredir yazmaya ara vermiştim, bazen koşturmaca içinde fırsat yaratmak ve bu sayede kendimize zaman ayırmak mümkün olmuyor.Şimdiye kadar tembellik yapma lüksüm hiç olmadı, ama sanırım atlatmam gereken bir süreç daha varmış önümde, neyse...Hayat hayal kırıklıkları, özlemler, olmasını ümit ettiklerimiz ve mevcutlara rağmen yaşamaya ve durmadan bir şeyleri keşfetmeye değer.Büyük Sırp mucit Tesla'nın dediği gibi, gelecek günlerden vazgeçtiğimiz zaman, pek çok şey  anlamını yitirmiş olur.


Bu yazıyı okurken, önceki yıllarda Eurovizyon da Sırbistan'ı temsil etmiş bir şarkıyı dinlemenizi isterim.Zeljko Joksimovic,Lane Moje...




İki yaz üst üste Belgrad'ı görme fırsatım oldu.İlk tanışmamızda, birbirimize fazla zaman ayıramadık, aramızdaki şey kısa bir flörtleşmeden öteye gidemedi, neyse ki ertesi yıl, birbirimize olan özlemimizi giderdik, nihayet kavuşmuştuk.Yıllarca atlas köşelerinde, ansiklopedi resimlerinde, google görsel sayfalarındaki bakışmalarımız sona ermişti.Belgrad, Sırbistan Cumhuriyeti'nin ve Eski Yugoslayva Devletinin başkenti olan 2 milyon nüfuslu, Sava nehri kenarında kurulmuş, Osmanlı İmparatorluğu döneminde uzunca bir süre bizim tarihimizin de bir parçası olmuş Balkan coğrafyasının en büyük kentidir.



Kente vardığımda hava kararmak üzeriydi, ilk olarak kendimi şehrin meşhur Kalemegdan yani Belgrad Kalesine  attım.Kalemegdan, konumundan dolayı, eşsiz görselliğe sahip bir alan, yüksek bir noktadan hem Belgrad şehrini ve hem de Sava ile Tuna nehirlerinin birleştiği noktayı görebiliyorsunuz.Kalenin içerisinde Osmanlı paşası Damat Ali Paşa'nın türbesi, yine yakınında Sırp asıllı Sokullu Mehmet Paşa'nın yaptırmış olduğu Sokolovic Çeşmesi bulunmakta, ayrıca kalenin içerisinde ve çevresinde anıtlar, kuleler, müzeler bulunmakta.Hava karardığında Kalemegdan'dan ışıl ışıl Belgrad'ı ve Sava ile Tuna'nın birbirine kavuştuğu noktayı seyretmenizi tavsiye ederim.






Bir sonraki yıl, Kalemegdan'ı gündüz de görme fırsatım oldu, bu sayede neyi fark ettim biliyor musunuz? Ağustos ayında her yer aynıymış, ister Mersin'de kavrul, ister Belgrad'da kavrul, fark eden bir şey yokmuş, bu benim kaderimmiş.Şaka bir yana, ağustos ayında Balkanlar da gündüz inanılmaz sıcaktı.Uçağım sabah erken saatte olduğu için en geç kalkışlı sefer ile  Adana'dan Sabiha Gökçen'e uçtum.Fakat buna rağmen sekiz saatte yakın hava limanında beklemek durumunda kaldım, devamlı kapalı ve klimalı alanda kalmaktan kaynaklı olsa gerek, Belgrad'a indiğimde çok şiddetli karın ağrısı bana eşlik ediyordu, bu duyguyu bilen bilir, mevzu keşfetmek ise yapacak bir şey yoktur, atarsın bir ağrı kesici gününe devam edersin.Belgrad beklemeye gelmez.



Kalemegdan'ın devamında, şehrin trafiğe kapalı, mağazaların ve restoranların, barların, alış veriş dükkanlarının olduğu en popüler caddesi Knez Mihailova Caddesine ulaşıyosunuz.Belgrad'ın modern yüzünü ifade eden caddede restoranların, barların fiyatları gayet hesaplı, şöyle ifade edeyim, Sırbistan genel olarak bize göre fiyatların hesaplı olduğu bir ülke, o yüzden yemek menüsü ve fiyatlar anlamında tedirgin olmuyorsunuz. Türkiye de abartıya kaçmayan temiz düzgün bir restoranda yediğiniz fiyatlara yakın fiyatlar ile yemek yemeniz mümkün.Ayrıca Balkan coğrafyasında olduğunuzu da unutmamanızda fayda var, nefis köfteler, çeşit çeşit biralar burada da karşınıza çıkacaktır.Sırplar domuz eti tükettikleri için bu ayrıntıya dikkat ederek yemek siparişi verirseniz sıkıntı yaşamazsınız.


Fazlasıyla dikkatimi çektiği için belirtmek istedim, Sırbistan'da inanılmaz derece de Rusya hayranlığı var, başkent Belgrad'ın en popüler caddesinde, pek çok yerde Putin'in fotoğraflarına rastladım.


Knez Mihailova Caddesine yakın mesafede mucit Nikola Tesla müzesi bulunmakta, fakat pazartesi günü müze kapalıymış, görme fırsatım olmadı.Yoksa elektriğin asıl mucidinin eserlerinin sergilendiği bu müzeyi görmek isterdim.


Knez Mihailova caddesinin bitiminde Cumhuriyet meydanı bulunmakta, meydanın çevresinde ise Ulusal Tiyatro ve Ulusal Müze yer almakta.Sırbistan Parlamento Binası ve devlet binaları da meydan ve çevresinde birbirlerine yakın noktalarda bulunmaktalar.Belgrad, görülmesi gereken temel noktalarının birbirine yakın olması sebebiyle yürüyerek gezmesi, dolaşması gayet kolay ve keyifli bir şehir.


Şehrin merkezi noktasında, 1999 yılında Nato Kuvvetleri tarafından bombalanmış Savunma Bakanlığı Binası bulunmakta, Sırp devleti, Nato tarafından yapılan bu saldırıyı unutturmamak ve savaşın ne kadar acı bir şey olduğunu her daim gösterebilmek amacıyla, bombalanmış binayı olduğu gibi bırakmış.




Belgrad da konakladığım süre boyunca, gerek gündüz gerekse de gece vakti, restoranda, barda, takside, alış veriş merkezinde Türk olduğumdan dolayı, herhangi bir olumsuzluk ile karşılaşmadım, fakat gezim esnasında gördüğüm kadarıyla ülkenin kentleri de,köyleri de Sırbistan bayrakları ile dolu halde, neredeyse durum kişi başına 3-5 adet bayrak düşüyor gibi bir hale gelmiş.Sırpların milliyetçi, birazda fanatik olduğunu genel dünya tarihi bilgilerimden biliyordum, bizzat yaşadığım bir olumsuzluk da olmadı, ama bayrakların ülkeler ve coğrafyalarda ne derece önem ifade ettiğini çok iyi bilen bir coğrafyanın çocuğu olarak, naçizane fikrimi blog sayfamda belirtmek isterim, vatan sevgisi, tarih bilinci, çarşaf çarşaf bayrakları, haçları insanların gözünün önüne sokup, burası bizim, sizin yaşam hakkınız yoktur demek olsaydı, Sırbistan günümüzde hala savaş ekonomisinin getirdiği ağır yükün bedellerini ödemez ve Avrupa Medeniyeti içinde soykırım yapmakla itham edilen bir ülke olmak durumunda kalmazdı.


Nehrin Karşı tarafında, Kentin pek çok noktasından görülen, nefis bir kubbeye sahip St. Sava Katedrali bulunmakta, Katedralin tadilatına ekonomik sebeplerden dolayı yavaşta olsa, devam edilmekte, Belgrad'a kadar gelmişken ziyaret etmenizi tavsiye ederim.


Belgrad Balkan coğrafyasının en hareketli gece hayatına sahip kenti, akşam şehir ışıl ışıl.Hava karardığında öncelikle Knez Mihailova caddesinde dolaşmanızı tavsiye derim, tüm şehir halkı bu cadde üzerinde dolaşıyor sanki, sokak müzisyenleri, satıcılar, barların müzikleri hepsi bir cümbüş oluşturmakta.En çok ağustos ayında, serin bir Belgrad akşamında, arkadaşlarımla birlikte yediğim dondurmaların tadını unutmayacağım. Bu arada Belgrad akşamları, gündüzden farklı olarak serin oluyor.

Knez Mihailova caddesinden yürüyerek 10 dakikada gidilen Skadarlija Bölgesine ulaşıyorsunuz.Belgrad da akşam vakti uğramanızı şiddetle tavsiye ettiğim bir nokta burası, Belgrad'ın sanatçılarının gittiği, nasıl ifade etsem, şehrin bohem semti burası.Saksılar içinde rengarenk çiçekler ve Balkan müziklerinin çaldığı tavernalarla dolu bir bölgeyi aklınızda canlandırın, aynı sokak üzerinde otuza yakın farklı taverna yan yana bulunmakta.Görsel anlamda etkileyici bir yer olmakla birlikte, ne yazık ki turiste bakış açıları fazlasıyla  ticari bir hal almış.Sadece içki içeceğiz, yemek yemeyi düşünmüyoruz dediğimizde, mekanların bir kısmı ya bizi almaktan imtina ettiler, ya da kuytu köşelerde yer gösterdiler.Ne yapalım, yaz akşamı soğuk Sırp birası içip Balkan müziği dinlemek ne yazık ki fırsat olmadı.

Sırbistan'dan bahsederken bir ayrıntıyı da ifade etmek isterim, Sırbistan birası JELEN'in içimi bizim biralara göre oldukça hafif ve en lüks yerde bile 4-5TL karşılığı bir fiyatla satışa sunuluyor.




Novi Grad, yani Yeni Belgrad bölgesini detaylı gezmek fırsatım olmadı, açıkçası neden detaylı gezmedim diye de kendime kızmıyorum, çünkü modern binalar, alış veriş merkezleri, geniş yollar,  hepimizin günlük hayatta görmekte zorlandığımız şeyler değil.Benim ilgimi Osmanlı'nın, Yugoslavya'nın Belgrad'ı çekmekteydi.


Bir şehri gezerken en çok yaptığım ve en keyif aldığım şey o şehrin insanlarının alış veriş yaptıkları yerel marketleri gezmek ve oralardan alış veriş yapmaktır.Yerel marketlerde fiyatlar oldukça hesaplı, farklı çikolatalar, sigaralar, yerel şarapları almak isterseniz tavsiye ederim.

Belgrad da normal bir akşam geçirmek, yemek yemek, bir şeyler içmek, birazda alış veriş yapmak isterseniz 20 euroyu bozdurmanız fazlasıyla yeterli olacaktır.


Belgrad da taksilerle ilgili bir sıkıntı yaşamadık, kaldığımız otel kentin merkezinde olmamasına rağmen, öncesinde fiyatı sorup bindiğimiz taksiyle 20-25 TL karşılığına gelen bir fiyatla otelimize ulaştık.

Belgrad'a dair aktarmak istediğim önemli bir ayrıntı daha var, elbette kadın her zaman, her yerde çiçektir, ama Belgrad da çiçek kelimesi yetersiz kalır, açıkça ifade ediyorum, Slav ırkı kadınları acımasızca güzeller :) :) 

Bir dönem aynı devletin tebası içinde yaşadığımız, bünyesinden nice devlet adamı yetiştirip Osmanlı İmparatorluğunun hizmetine sunmuş, Osmanlının ve Tito'nun asi kenti Belgrad, vizesiz seyahat imkanları, birkaç günde gezme kolaylığı, ekonomik fiyatları ile gezilmesi, görülmesi gereken bir şehir.THY dışında başka firmalarda seferler düzenlediği için uçak fiyatlarını hesaplı olarak almakta mümkün.


Balkan coğrafyasının asi kentinde gecenin alakasız bir saatinde Sava nehri kenarında oturup, sanayi trenlerinin geçişini seyredip, tekne barlarda çalan Balkan müziklerinin seslerini duyarken ve  Aziz Sava katedralinin ışıl ışıl kubbeleri üstünüzdeymiş gibi hissederken,  gecenin içinde huzur ile mutluluk arası karışık bir duyguyu yaşarsınız, hayat tüm farklılıklarımızla güzelmiş dersiniz.

İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle.

Saygılarımla
Egemen ÇINAR