25 Ağustos 2017 Cuma

NOVİ SAD



'Hayat ya cesur bir maceradır ya da hiçbir şey'
                                                                           Hellen KELLER

Bu yazıyı okurken, bu Balkan türküsünü dinlemenizi tavsiye ederim.


Bir gün iki kurbağa, bir süt küpünün içine düşmüşler.Kurtulmak için sıçramışlar, atlamışlar ama nafile; bir türlü küpten dışarı çıkamıyormuşlar.Yorulana kadar giriştikleri denemelerin sonucunda başka bir gerçeği daha anlamışlar.Küp, zıplayıp çıkmalarına imkân vermeyecek kadar yüksekmiş.Kurbağalardan biri ümitsizlik içinde haykırmış.

-'Mahvolduk!.Buradan çıkmamız mümkün değil! Bu küpün içinde ölüp gideceğiz'.
-'O kadar kolay pes etme bakalım' diye karşılık vermiş diğer kurbağa.Çıkmadık candan ümit kesilmez.
-Karamsar kurbağa acı bir kahkaha attıktan sonra şöyle demiş.'Neler sayıklıyorsun sen? Bari böylesi bir haldeyken hayal görmekten vazgeç'.
-'Ben hayal filan görmüyorum. Nasıl bilmiyorum, ama buradan kurtulacakmışız gibi bir his var içimde. Kendini koyuverme sakın'.

Ne yazık ki, karamsar kurbağanın ümitsizliği her geçen dakika daha çok artmış ve ümitsizliği arttıkça, bacaklarındaki güç ve kuvvet de azaldıkça azalmış ve en sonunda mücadeleyi bırakıp sütte yüzmekten vazgeçmiş. Bir iki dakika sonra da son nefesini vermiş.

Mücadele eden kurbağa ise arkadaşının bu kadar kolay vazgeçip ölmesine çok üzülmüş, fakat ümidini hiç yitirmemiş. Bir taraftan da sebebini bilmeden sütün içinde var gücüyle çırpınmış.Karanlıkta, yapayalnız, çaresiz, ama hiç ümitsizliğe düşmeden, çırpınmış, çırpınmış, çırpınmış. Bu hal dakikalarca devam etmiş. Bir ara çırpınırken ayaklarına bir şey çarpmış. Dönüp baktığında çırpındığı sütün tereyağına dönüştüğünü görmüş. Gözleri sevinçle parlamış, çünkü bu onun kurtuluş vesilesi olabilirmiş.Bu defa niçin yaptığını bilerek, bacaklarını yine çırpıp durmuş, Bir saat kadar sonra küpteki tereyağı o kadar büyümüş ki, onun üstüne basıp zıpladığı gibi küpün dışına atmış kendini ve direnişi sayesinde mücadeleyi kazanmış.Bu hayatta da böyle, ya olduğun gibi kalırsın ya da her seferinde farklılaşırsın.



Bazen anlık umutsuzluklar, geleceğe dair en ciddi kapıların açılması sebebi olabiliyor ve hayat yaşadığımız her saniye bizlere yeni dersler veriyor.Anlıyacağınız hayata dair yapmak istediklerimiz ve umutlarımız bitmediği sürece gezilerde bitmez ve her gezi yeni bir başlangıç olmaya devam eder.



2017 yılının Ağustos ayında Makedonya Üsküp üzerinden, şehirler arası otobüs ile Belgrad'a geçtim.Birkaç gün Belgrad'da kaldıktan sonra Belgrad otogarından Novi Sad'a geçtim.Üsküp - Belgrad arası otobüsle 8 saat sürüyor.Ben Nis Ekspres firması ile yolculuk yaptım, Balkanlarda otobüs firmalarından çok fazla bir beklenti içinde olmadığı için yolculuğum sorunsuz geçti, fakat bu bilgiyi aktarmam gerektiğini düşünüyorum, şöyle ki Nis Ekspres otobüsü Belgrad'a ulaşana kadar, bütün Sırbistan şehirlerine tek tek girdi, sağolsunlar sayelerinde Sırbistan'ın kenar köşe ne kadar kenti varsa görmüş oldum.



Belgrad - Novi Sad arası otobüsle 1,5 saat sürüyor.Otobüs bileti gidiş - geliş 20 TL tutuyor.İki şehir arasında hemen hemen her saat otobüs bulmak mümkün.Yolculuk boyunca Tuna nehri ve yeşillikler size eşlik ediyor.Dönüş otobüsünde Şaban filmi tarzı eski bir Sırp filmi koydular, benim dışında herkes gülerek keyifle izledi.Novi Sad otogarı ile tren istasyonu yan yana. Otogardan şehir merkezine 20-25 dakika yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.
Şehir merkezine ulaştığınızda ise bütün film kopuyor.



Novi Sad, Sırbistan'ın 3. büyük kenti ve Voyvodina Özerk Bölgesinin başkenti.
Nüfusu 250 bin civarında.Macaristan sınırına yakın bir şehir.Kent mimari olarak, Avusturya - Macaristan İmparatorluğunun etkisinde fazlaca kalmış bir yapıya sahip.
Sırbistan'ın ve Balkanlar'ın genelinde hakim olan Osmanlı ve Yugoslavya mimari alışkanlıklarının tam tersi, Avrupa mimari tarzı yapıları görüyorsunuz.


Belgrad'da hostel da tanıştığım Sırp arkadaşlarla veya kentte kafelerde, barlarda sohbet ettiğim insanlarda Novi Sad'a karşı farklı bir hayranlık olduğunu fark ettim.Sırplar için Novi Sad ülkenin en bohem, en havalı kenti durumunda.


Novi Sad'a her ne kadar Ağustos ayında, öğle saatinde perişan edici bir sıcakta ulaşmış olsam da, kentin merkezine ulaştığımda çektiğim bu eziyete değdiğini fark ettim.
Kent meydanına geldiğiniz dakika herhangi bir Avrupa şehrinde olduğunuzu düşünüyorsunuz. Meydanda büyük kulesi ile Katolik Kilisesi ve karşısında Novi Sad şehir müzesi bulunuyor. Meydan çevresi sağlı sollu küçük sokaklara açılıyor ve her sokak farklı bir kilise ve bina mimarisine ev sahipliği yapıyor.Meydan ve çevresi pek çok sayıdaki kafe, restoran ve barlarla çevrili durumda.


Meydanın devamında geniş bir alana yayılmış park bulunmakta ve parkın devamında Tuna nehri başlıyor.Tuna'nın karşısında ise tüm güzelliği ile Petrovadin Kalesi duruyor.Kaleye nehrin üzerindeki köprüden yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.
Sırbistan gezimde ilk gün turist sever bir taksicinin uygulamasına takılıp, kısa mesafeye 16 euro para ödediğimden, gezimin geri kalan kısmında taksi kullanmayı tercih etmedim daha doğrusu yeni bir turist sever taksici arkadaşla karşılaşma korkusu ile bu işten uzak durdum :) Ayrıca Sırbistan'da toplu taşıma çok hesaplı.



Novi Sad'da Tuna nehri üzerindeki köprülerin tamamı, 1999 yılında Nato bombardımanı sırasında yerle bir olmuş, sonrasında tekrar inşa edilmişler.Köprüden 10 dakika yürüyüş ile nehrin karşı tarafına geçiyorsunuz, devamında çok dik olmayan kısa bir patikayı yürüdükten sonra Petrovadin Kalesine ulaşıyorsunuz.Kalenin içine giriş için sembolik bir ücret alıyorlar.
Kalenin teras kısmında, kafeler ve restoranlar bulunmakta.Kaleden Novi Sad'ı izlemek inanılmaz keyifli, manzaraya karşı verilen 1 saat mola tüm yorgunluğunuza değiyor.



Novi Sad özellikle havanın serinlemesi ile birlikte renklenmeye başlayan bir şehir, meydan kalabalıklaşıyor, tüm kafeler, barlar dolmaya başladıkça meydanı seyretmek daha keyifli olmaya başlıyor.
Küçük bir şehir olduğu için görülmesi gereken tarihi yerlerin hemen hepsi meydan ve çevresinde bulunduğu için kısa zamanda gezebilirsiniz.



Sırbistan genel olarak pahallı bir ülke olmadığı için, Novi Sad'da da fiyatlar gayet uygundu.Türkiye'de ortalama bir yerde yediğiniz yeme, içme ücretlerini ödüyorsunuz.
Şehrin merkezinde Maxi isimli büyük bir alış veriş merkezi bulunmakta, market fiyatlarını incelediğinizde tanıdıklara çikolata, şarap tarzı ufak tefek hediyelikleri gayet hesaplı fiyatlara alabiliyorsunuz.


Novi Sad'da öğle yemeğini Tuna nehri kıyısında bir restoranda yedim, tavuk snitzel, salata, pilav ve biraya 25TL'ye karşılık gelen Sırp Dinarı ödeme yaptım.
Balkanlar'da yemekten sonra müesseseden bedava çay ikramı yok, bilginiz olsun :) 


Sırbistan'a gelmişken meşhur biraları JAV veya JELEN'in tadına bakmanızı tavsiye derim.Bizim biralara göre çok daha hafif olduğu için şişkinlik yapmıyor.


Suyun olduğu her yerde hayat var, tüm medeniyetler su kenarında başlamış veya su ihtiyacı yeni uygarlıkların kurulmasına sebep olmuş, Tuna nehri kıyısında kurulmuş, biraz Avrupalı ve illa ki Yugoslav olan Novi Sad'da geçirdiğim 7 saat bana fazlasıyla yetti.Petrovadin Kalesinden Tuna'ya ve Novi Sad'a bakarken içtiğim soğuk biranın ve dinlediğim Sırp müziğinin verdiği mutluluğu hayat kum saatinde bir kenara koydum, hep bende saklı kalacak.Birgün yolunuzu düşürmenizi ve seyahat planlarınız arasına Novi Sad'ı eklemenizi tavsiye ederim.


22.yazımı yazmışım, yazmak konusunda bana sonuna kadar destek olan KİRMAN'a sonsuz teşekkür ediyorum.

İçinizdeki gezginci ruhun her daim taze kalması dileğiyle.

Saygılarımla
Egemen ÇINAR