ÖNCELİKLE, bu sayfayı okurken bu parçayı dinlemenizi tavsiye ederim.
Daha
önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi, 2013 yılı Ağustos yazında Orta Avrupa gezimize başlamıştık.İlk kentimiz Viyana olmasına rağmen ben bu kenti en son
yazımda aktarmayı daha doğru buldum.Viyana’ya Atatürk Havalimanından THY http://www.turkishairlines.com/tr-tr/ uçuşu
ile 2 saatte varıyorsunuz.THY diye özellikle reklam yapmak istedim çünkü
yurtdışı uçuşlarında THY’nin yemek ikramı gerçekten hatırı sayılır düzeyde
kaliteli.Avusturya gümrüğü konusunda huzursuz edici yazılar okuduğum için,
pasaport kontrolünde bir sıkıntı olur mu acaba gerginliği ile pasaport
kontrolünü geçtik, gezi arkadaşım Ayşe benden sadece 30 saniye önce Avusturya
topraklarına adım atmış olmasına rağmen bu konuyu tatilimiz boyunca keyifli bir
espri malzemesi yapıp durdu JNeyse ki ben de arkadaşlarım arasında Viyana’da
ilk sigara yakan olarak farklı bir ilke adım atmış oldum.Bu arada sigaranın
zararlı bir şey olduğunu belirtiyorum aman uzak durun.
Viyana Tuna Nehri |
Viyana,
Avusturya’nın 2 milyon nüfuslu başkenti olup, Avrupa’nın estetik ve sanat kentlerinden
başta gelenlerindendir.Avusturya Macaristan İmparatorluğunun yani Hofburg
hanedanlığının başkenti Viyana kenar köşe her notasında ayrı bir estetik
güzelliği bünyesinde barındırıyor.
Kent
Avrupa kentlerinin neredeyse tamamı gibi nehir kıyısında kurulmuş olup, Tuna
nehri kenti ikiye bölmektedir.Kentin ana eksenini Stephansplatz katedrali ve
çevresi oluşturmaktadır. Tespit yapmak gerekirse, Stephansplatz katedraline
ulaştıktan sonra Viyana’da kaybolur muyum acaba diye telaşa kapılmaya gerek yok.Stephansplatz
katedrali görkemli ve yüksek taş bir yapıdır.Katedralin kulesine çıkabiliyormuş.İlk
günün heyecanından Viyana manzarasını kuleden seyretme keyfini yaşamak ne yazık
ki fırsat olmadı.
Stephansplatz katedrali |
Katedral’in
çevresinde genişçe bir meydan ve bu meydanı kesen sokaklar Viyana’nın temel
eksenini oluşturmakta olup, katedralin ve meydanın devamında bulunan Karntner
caddesi şehrin trafiğe kapalı şık mağazaları, kafeleri, dükkanları,
restoranları, sosisçileri ve yoğun turist kalabalığı ile sizleri karşılıyor.Karntner
caddesi kalabalık turist yoğunluğu ile dolaşması keyifli, diğer sokaklarla
kesişen uzun bir cadde.Şehrin ara sokaklarında hiçbir ayrıntı atlanmadan
oluşturulmuş görkemli heykeller ve çeşmeler insana burası hakikaten Avrupa
dedirtiyor.Viyana’da ve gördüğüm diğer Avrupa kentlerinin tamamında kara ölüm
vebayı tasvir eden heykellerle karşılaştım.Avrupa yıllarca vebadan o kadar çok
çekmiş ki, her kenar köşede veba tasvir ediliyor.
Karntner caddesi |
Kentimiz
Viyana olunca, biz Türklerde ayrı hassasiyet oluyor.Ne de olsa atalarımızın
tarih boyunca kuşatıp fethedemediği, bu yüzden de hevesimizin kursağımızda
kaldığı bir kent burası J
Fakat belirtmek lazım atalarımız kenti alamasa da, günümüzde Viyana’da ki Türk
nüfus yoğunluğu bu fetih işinin çoktan çözümlenmiş olduğunu gösteriyor.Karntner
caddesinde yani şehrin kalbinde, o kalabalık içerisinde en çok duyduğum dil
Türkçe idi, ikinci sırayı Arapça ve üçüncü sırayı ise ülkenin kendi dili olan Almanca
almaktaydı.Demek ki biz Türkler her zaman her yerde olmayı becerebiliyoruz
Karntner
caddesinin keyfini çıkardıktan ve insan selini seyrettikten ve turistik eşya
mağazalarında ki fiyatları kontrol ettikten sonra caddenin bitiminde Viyana
Opera Binası sizi karşılıyor.Fiyatlar hususunda önemli bir ayrıntıyı belirtmek
istiyorum Viyana gerçekten pahallı bir şehir, bütçenizi Viyana’nın bu durumunu
göz önünde tutarak yapmanızı tavsiye ederim.
Viyana
deyince akla gelen en önemli şey elbette büyük deha Mozart’tır.Şehrin
merkezinde Mozart kıyafetlerini giymiş gençler, 20-60 euro arasında değişen
fiyatlarla klasik müzik konser bileti satıyorlar.Mozart’ın kentine kadar
gelmişken, vaktiniz varsa klasik müzik konserine gitmenizi tavsiye ederim.Biz Mozart dinleme yerine
lunapark’a gitmeyi tercih ettik.Ama Bir gün daha fazla Viyana’da konaklasaydık
eminim ki Mozart’a da zaman ayırabilirdik.
Viyana
Opera Binası, hiçbir ayrıntının atlanmadığı, çevresi heykellerle çevrili, güzel
bir yapı.En az yarım saat vaktinizi ayırmanızı ve binayı incelemenizi tavsiye
ediyorum.
Viyana
ile ilgili duymuş olduğum ilginç bir tespitte Viyanalıların şehrin hemen her
noktasında kentin keyfini çıkartıyor olması ve şehrin meydan ve kafelerini
turistlere bırakmamış olmaları, Viyanalılar adeta 12 ay boyunca biz bu şehirde
turistiz, hep turistiz havasındaymış.İlk günümüzü opera binası, katedral, meydan
ve Karntner caddesini dolaşarak
geçirdik. Caddeyi kesen ara sokaklara girip çıktık.
Viyana
şinitzel, limon ve şarap konsepti ile ün yapmış bir şehir olduğu için kısa
sürede bu konsepte adapte olabilmek amacıyla şehrin dünyaca ünlü Figlmüller restoranına
gittik.Gezi öncesi okuduğum pek çok blog da kentin meşhur şinitzelcisine
gidilmesini tavsiye ediyordu.Büyük katedralin hemen yakınında bulunan Figlmüllere
girmek ve naçizane bir masa bulabilmek için 15 ile 45 dakika arası beklenebiliyormuş.Bizde
15 dakika bekledikten sonra restorana kabul edildik.Figlmüller şarap mahzeninden
bozma 3 katlı taş yapı bir bina.Masa ve
koltuklar tahta ilk görüşüşte sıradan izlenimi veren basit bir restoran.Neyse
ayrıntıları geçelim J
sonunda şinitzellerimizi söyledik.Tavuk şinitzel istiyoruz şeklinde uyarımızı
da yaptık.Aslında domuz etinden şinitzel çok lezzetli oluyormuş ama tercih
sizlerin.Tavuk etinden yapılmışı da fena değildi.Şinitzelin yanında değişik
salata alternatifleri sunuyorlar menü ve damak tadı yabancı geldiği için bize
en uygunu olur düşüncesiyle bol soğanlı patates salatası ve limonlu bira
söyleyerek, kentin geleneksel konseptine kenarından köşesinden ayak uydurduk.Bu
arada şinitzeller öğün olarak büyük ve doyurucu.Dünyaca ün yapmış bu restoran
da kişi başı 20 euroya yakın ödeme yaptık.Genelde hiç mekan takıntım veya gurme
olma gibi haddim olmayan iddiam yoktur ama burası gerçekten çok karakteristik
bir yer, yolunuz Viyana’ya düşerse şinitzellerin tadına bakmanızı tavsiye
ediyorum.
http://www.figlmueller.at/en/
Viyana
merkezinde her bina ayrı bir estetik güzellik taşıdığından ilk günümüzü
merkezin hakkını vererek geçirdik ve devamında otelimize geçtik.Otelimiz
etrafında golf sahasının olduğu, yemyeşil ağaçlıklı bir bölgede bulunduğundan
bir ara acaba meşhur Viyana Ormanlarında mıyız? hissiyatına kapıldık.Şaka bir
yana otelimiz gerçekten iyi olmasına rağmen, şehir merkezine uzak bir
noktadaydı.Ne yazık ki en yakın metro istasyonuna 1 km uzaklıkta
bulunmaktaydı.Hatta Baden kentine yani Viyana’ya yakın bir diğer kente giden
banliyo istasyonu otelimize çok yakın bir noktadaydı.Otel merkezden uzakta
olunca, az biraz da yorgunluk olunca ilk akşamımızda arkadaşlarımla otelimizin
barında vakit geçirmeye karar verdik.Neyse ki barmenimiz çok sevimli bir Hintli
ve barımızda gayet şık olunca keyfimiz yerinde ilk akşamımızı bitirdik.
otelden Viyana |
Ertesi gün banliyo treni ile şehir merkezine, daha doğrusu Opera binasının önüne kadar geldik.Trene bilet almadığımız için kaçak bindik ama neyse ki kontrol olmadığı için sıkıntı yaşamadık. Viyana’da bilet fiyatları 3 euro.24 saat tüm ulaşım araçlarının sınırsız kullanılabildiği tam günlük biletler 10 euro.Viyana da metroda, tramvayda, banliyo treninde bilet kontrolü yapılmıyor.Ama biletsiz yakalanırsanız 60 euro ceza ödemek zorunda kalabilirsiniz.Viyana da 6 ayrı hattan oluşsan metro güzergahları ve tramvaylar olduğu için toplu taşıma anlamında çok düzenli bir şehir, metro güzergahlarını kısa bir incelemeden sonra öğrenmeye başlıyorsunuz.
Opera
binasının yakınında Avusturya Macaristan imparatorluğunun kışlık sarayı Hofburg
Sarayı bulunmakta.Önceki gün kısa bir zaman ayırdığımız sarayı, ayrıntı gezme
fırsatı bulduk.Saray merkezde, metro ve tramvay duraklarına çok yakın bir
noktada olmakla birlikte, Viyana’da görülmesi gereken yerlerin başında
gelmektedir.Saray çevresinde kısa bir alanda atlı arabalar ile nostaljik geziler
düzenlenmekte.
Viyana’da
görülmesi gereken saraylar ve tarihi binalar birbirine yakın olduğu için kenti
yürüyerek gezmek gayet kolay.RİNG adı verilen bu bölge içinde Hofburg sarayı ve
müzeler bölgesi, Parlamento binası, belediye binası, parklar, üniversite binası
bulunmakta.Müzeler bölgesi, ‘Museum Quarter’ pek çok alanda sanatsal eserin
sergilendiği bir müze kompleksi. Şehirde kalacak daha çok vaktiniz varsa Viyana
her türlü sanatsal çeşitliliğe sahip müzeleri ile size sayısız alternatif
sunmakta.
Kentin
en çok ilgimi çeken tarafı adeta bir açık hava parkı olması.Yemyeşil ağaçlar,
çimler, bahçeler ve heykellerle dolu parklar Viyana’nın her yerinde.İnsanlar
parklarda kitap okuyor, yoga yapıyor, dinleniyorlar.Bence huzur kelimesi Viyana
görüldükten sonra ortaya çıkmış olabilir.Viyana parklarını ve huzurlu insanları
görünce bizlerin neden toplum olarak bu kadar agresif olduğumuzu bir kez daha
algılamış oldum.Sosyal belediyecilik ve doğaya saygı, devamında insana saygıyı
getiriyor.Viyana parklarına zaman ayırmanızı ve huzurun keyfini çıkarmanızı
tavsiye ederim.Arkadaşlarımla birlikte büyük psikolog Sigmund Freud’un müzesini
görme fırsatımız olmadı ama parkında vakit geçirdik.
Kentin Ring bölgesinde önemli ve görsel anlamdan zengin bir başka yapı önünde büyük heykelleri ve çeşmeleri ile parlamento binası.Ne yazık ki bina kapalıydı içini görebilme fırsatımız olmadı.Fakat çevresini detaylı bir şekilde dolaştık.
Parlamento Binası |
Kentin önemli yapıları birbirine çok yakın olduğu
için devamında Belediye binasına yürüyerek geçtik.Şansımıza belediye binasının
önüne dev sinema perdesi ve stant kurmuşlardı.Akşamları film gösterimi ve
konserlerin olduğunu öğrenmiş olduk.Viyana’da yaz akşamları bu tarz etkinlikler
sıkça yapılıyormuş.Açık hava sinemasında keyifli ve esprili zaman geçirdikten
sonra gezimize devam ettik.Bu arada belediye binası dediğime bakmayın bence
burayı belediye sarayı diye ifade etmek daha yerinde olur.
Viyana
denince akla gelen önemli tarihsel şahsiyetler Hofburg hanedanlığının kraliçesi
Maria Terassa ve yine hanedanın gelini, imparator Franz Joseph’in eşi Elizabeth
yani diğer adıyla Sisi.Şehrin RİNG yani gezi alanında büyükçe bir Maria Teressa
heykeli bulunmakta olup, Maria Terassa Hanedanlığı uzunca bir süre yöneten, 16
çocuk sahibi olmuş güçlü bir kadınmış.Avusturya’da hatırı sayılır şekilde
tarihsel bir değer olduğu için şehrin merkezindeki heykeli görkemli.Ring
bölgesinde ve merkezi bir yerde olduğu için heykel çevresinde kısa bir mola
verebilir ve Avusturya Ana’ya selam verebilirsiniz.
Şehir
merkezinde ki tarihsel yerleri gördükten sonra, metro aktarması ile kolayca
ulaşılabilen Hofburg hanedanlığının yazlık sarayı olan Schönbrunn Sarayına
geçtik.Metroyla 20 dakikada ulaşılabilen saray, hiçbir ayrıntıdan ve şatafattan
kaçınılmamış bir yer.Sarayın özellikle bahçeleri inanılmaz güzel.Avusturyalılar
sarayın içini ve bahçesini, sadece sarayın bahçesini gezme imkanı sağlayan
farklı fiyatlarda saray bilet tarifeleri oluşturmuşlar.Bizler hem sarayın içi
hem de bahçeleri olmak üzere 20 euroluk kapsamlı gezi bileti alarak 4 saatimizi
saraya ayırdık.Sarayın içini gezerken Türkçe kulaklıkla dinleme imkanına da
sahipsiniz. Budapeşte’de ne yazık ki o kadar dil arasında Türkçe yoktu fakat Schönbrunn
Sarayında Türkçe anlatıma sahip kulaklık ile Hofburg hanedanlığının tarihsel
şatafatını ayrıntılı olarak görmek ve dinlemek fırsatına sahip olduk.Malum dünyanın
her yerinde hanedanlıklar, preslikler gücünün ve soyluluğunun göstergesi olarak
gösterişli saraylar yapmıştır.Hofburg hanedanlığında yazlık sarayında gösteriş
anlamında hiçbir ayrıntıyı atlamamışlar.Sarayın içinde fotoğraf çekmek yasak
olduğu için sayfamda paylaşma imkanım ne yazık ki yok fakat tahmin
edebileceğiniz gibi lükste sınır yok mantığıyla yapılmış bir saray sizi
bekliyor.
Sarayda en çok Kraliçe Sisi’ye ait eşyaların olduğu kısımlar ilgi çekici, büyük başın derdi büyük olur derler ya bu Sisi’de hayatı boyunca mutlu olamamış, döneminin önemli kadınlarından biri.“Evliliğin ne olduğunu anlamıyorum, 15 yaşında bir mal gibi satılıyor ve anlamadığınız bir yemini edip tüm hayatınız boyunca oyun oynamak zorunda kalıyorsunuz” sözleri ile yaşamı boyunca yalnızlığını ve sevgisizliğini dile getirmiş bir kadın. Hayatının çoğunu seyahat etmekle geçirmiş, saray kurallarına bir türlü alışamamış ve hep asi tarafını korumuş ve İtalyan bir anarşistin bıçak darbesi sonucu ölmüş tarihsel kişilik.Bu kadar şatafat, unvan ve imkana rağmen mutluluğu bulamamak hayat boyunca hep huzursuz olmak, sevgisizliğin ne kadar acı bir şey olduğu gerçeğini bize yüzyıllar öncesinden taşıyıp ulaştırmış gibi.Neyse mekan Viyana olunca, o kadar görkem, debdebe derken ortama uyup bizlerde kısa bir süreliğine da olsa Sisi’nin enteresan hayatına merak sarıp, kısa bir analiz yaptıktan sonra gezimize kaldığımız yerden devam ettik.Schönbrunn Sarayının bahçeleri konusunda söylenecek tek kelime muhteşem.Gayet geniş bir alanda çeşmeler ve havuzlarla kaplı sarayının bahçesini görmenizi mutlaka tavsiye ediyorum.Sarayın içini görmeseniz bile bahçe kısmına vakit ayırın.
Viyana’da
ilginç mimarisi ile önemli bir ziyaret durağı olmuş, Hundertwasser evine
gitmeye karar verdik.Metro ve tramvay aktarması ile rahatça gidilebilen, şehir
merkezi ne fazla uzak olmayan bu apartman Avusturyalı bir sanatçı tarafından
yapılmış, her katı farklı renklerde, geniş teras ve bahçelerden oluşmuş farklı
bir mimari yapı.Hala özel mülkiyette olduğu için içini gezmedik fakat dış görselliği
anlamında farklı bir bina.
Yoğun
saray ve bina mesaisinden sonra şehir merkezinde Türk pizzacıda akşam yemeği
faslı ve devamında bir Viyana karakteristiği olan kahve, pasta ikilisine uyum
sağladık.Malum şehrin kurallarına uyum sağladığın vakit orayı az çok
benimsersin, oraya yabancı kalmazsın. Neyse
devamında eğlenmek bizimde hakkımız dedik ve Viyana Lunaparkı Prater’e
geçtik. Elbette ki herkesin keyif aldığı şeyler ve damak tadı farklıdır ama
Viyana’ya kadar gelmişken kahve ve pasta keyfi yapmanızı öneririm.Fiyatlar
anlamında Viyana kesinlikle hesaplı bir kent değil, bilginiz olsun.
eee yorulduk dinlenmek hakkımız
eee yorulduk dinlenmek hakkımız
Disneyland’dan
sonra Avrupa’nın en büyük ikinci Lunaparkı Prater’e metro, tramvay aktarması
ile ulaşılabiliyor, lunapark şehir merkezine uzak bir noktada değil.Korku
evlerinden, trenlere kadar değişik oyuncağın olduğu parkta Madam Tussaud müzesi
de bulunmakta.Oyuncaklardan hoşlanmayabilirsiniz fakat yükseklik korkunuz da yok
ise dönme dolaba binmenizi tavsiye ederim, yukarıdan akşam vakti güzel bir
Viyana manzarası görme imkanına sahip oluyorsunuz.Ya da bizim gibi içinde
sandallar olan oyuncağı basit bir havuz gezintisi sanıp, devamında aslında sandalların yavaş yavaş
yukarı çıktığını ve en yukarıdan aşağıya doğru sizi bıraktığı ve indiğinizde
üstünüzün sırılsıklam olduğu gerçeğini keşfedebilirsiniz.Hayatınızın en ıslak
ve komik keşfini benim gibi bir lunaparkta yapabilirsiniz.
Viyana’ya
dair aktarmadan olmaz diye düşündüğüm küçük bir ayrıntı ise şehrin merkezi
noktalarındaki çeşmelerden su içebiliyorsunuz.Suyun abartı pahallı fiyatlarda
satıldığı, bazı kentlerde çeşme suyunun içilmediği Avrupa’nın diğer
kentlerinden farklı olarak Viyana da çeşmelerden soğuk suyu bedavaya
içebiliyorsunuz.
Viyana’da
çok istememe rağmen zaman yetersizliğinden ne yazık ki görme fırsatımın olmadığı
iki yerden bahsetmek istiyorum.Grinzing Meyhaneleri ve Belvedere
Sarayı.Grinzing Meyhanleri metro ve
tramvay aktarması ile gidilebilen akordiyon, şarap, şinitzel üçlüsünün bir arada
olduğu bir eğlence bölgesiymiş.Bu tarz zevkleriniz varsa vakit
ayırabilirsiniz.Anladığım kadarıyla bizim Çiçek Pasajı ve Nevizade Meyhaneleri
kültürünün buraya özgü tatlarla oluşturulmuş bir benzeri.
Belvedere
Sarayı ise metro güzergahı üzerinde bulunan ve tıpkı Schönbrunn Sarayı gibi geniş bahçeleri
ile göz alıcı görselliğe sahip ayrı bir mimarı güzellik.Bu yaz ağustos ayındaki
Avrupa gezimde Viyana’ya sadece 6-7 saat vakit ayırabileceğim halde Belvedere Sarayı’na
zaman ayırmaya kararlıyım.Bu imkanı yaratabilirsem gözlemlerimi paylaşmak
isterim.
Viyana;
tüm mimari zenginliği ile etkileyici bir Avrupa kenti.Avrupa’da olduğunuzu tüm
şehir alışkanlıkları ile hissettiğiniz farklı bir ruh.Şehrin görülmesi gereken
yerlerinin çoğu birbirine çok yakın ve yürüme mesafesinde, gayet düzenli metro
ve tramvay güzergahlarına sahip.2-3 günlük bir program ile Viyana’nın hakkını
rahatlıkla verebilirsiniz.Yolunuzun düşmesini tavsiye ederim.
Farklı hayatlarla, farklı
insanlarla aslında tüm tezatlarıyla bu dünya bizlerin ve bizlerde bu dünyanın
insanıyız.Bu yazıyı yazmam da bana destek olan can tatil arkadaşlarım, Yunus’a,
Ayşe’ye, Kirman’a çok teşekkür ederim.Kısacık zamanda hayata ne kadar farklı
bakabilmemi sağlayacak kadar yararlı bilgi veren blog sayfası paylaşımcısı tüm
arkadaşlara yürekten teşekkür ederim.
Saygılarımla
Egemen ÇINAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder