KİMSE BANA İNANMAYACAĞI İÇİN, GÖRDÜKLERİMİN YARISINI BİLE ANLATMADIM. MARCO POLO
ÖNCELİKLE bu sayfayı okurken bu şarkıyı dinlemenizi tavsiye derim.
Büyük gezgin Marco POLO gibi düşünmüyorum.Bence
insan kısa yada uzun gördüklerini anlattıkça bu dünya anlamlı oluyor. 2013
ağustos ayı 4 arkadaş kendimizi Orta Avrupa yollarına vurduğumuzu daha önce ki
yazılarımda anlatmıştım.Bu tatil kapsamında kısa bir mola anlamında
Bratislava’ya yolumuzu düşürdük, iyi de etmişiz.
Bratislava, Slovakya’nın 400 bin nüfuslu
başkenti.Çekler ve Slovaklar ayrılmadan önce Prag’ın gölgesinde kalmış fakat
iki ayrı devlet olarak ortaya çıktıktan sonra ve özellikle Slovakya’nın Avrupa
Birliğine katılması ile daha da gelişen, umut vaat eden başkent.Şehir hem
Avusturya hem de Macaristan ile komşu, dünya da bu özelliğe sahip 2 başkentten
biri.Viyana’ya sadece 50 km
mesafe uzaklıkta, Tuna nehri kenarında sevimli ve güzel bir şehir.Ayrıca
zamanında ünlü Avusturya Kraliçesi Maria Teressia’nın taç giyme törenine ev
sahipliği yapmış tarihsel bir şehir.Kent şimdilerde kalmasa da eskiden belli
sayıda Yahudi nüfusu ile farklı bir kozmopolit yapıya da sahipmiş.İkinci Dünya
Savaşı ile Yahudi nüfusu yok denilecek kadar azalmış.Hatta eski şehirde bulunan
sinagog savaş zamanı yıkılmış, şimdilerde sinagogun bulunduğu yerde temsili
platformunu kurmuşlar.
Slovakya’da Çek Cumhuriyeti gibi Avrupa Birliğine üye ülke, fakat Çekler hala kendi para birimlerini kullanmaya devam ederken Slovakya’da geçerli para birimi euro.Slovakya çok küçük bir ülke olduğu için gezilecek yerler anlamında başkent Bratislava dışında fazlaca bir alternatifin olmadığı düşüncesindeyim.Kentin güzel tarafı Viyana’ya çok yakın olması ve bir o kadar ilginç tarafı ise Viyana’ya kıyasladığınızda kat ve kat ucuz olması.Bu sebepten dolayı Avusturyalıların yoğun ilgi alanına giren hesaplı bir şehir.
Bratislava, ben ve arkadaşlarım için
kısa bir durak, ara istasyon olduğu için şehri fazlaca gezme ve şehrin keyfini
çıkarma fırsatına sahip olamadık.Sadece 4-5 saat zaman geçirdik fakat yine de
bu şehre dair anlatılacak güzel ayrıntılar olduğu kanaatindeyim.Tuna nehri
kenarında çengelli iğne şeklinde köprüsü ile simgeleşmiş şehir, klasik Orta
Avrupa doğu bloku kenti havasında, zaman ayırın eski şehrin ara sokaklarında
dolaşın kısa ama olsun bu da güzel diyin.
İlginçtir küçük bir şehir olmasına rağmen başta Fashion TV olmak üzere bir çok önemli şirketin merkezi Bratislava’da bulunuyormuş.Ayrıca kent tam anlamıyla bir öğrenci kentiymiş, şehirde 4 tane üniversite varmış.Böyle olunca gençlere hitap eden pek çok alternatife sahip bir şehir burası.Şehri dolaşmaya başladığınızda tüm ara sokakların cafe, bar, restoran olmasının sebebini daha iyi anlıyorsunuz.
Burası küçük bir şehir, gezmesi basit.Ama
yalın bir ifadeyle Bratislava tam anlamıyla kafeler ve heykeller şehri.Tüm
Avrupa’da olduğu gibi gayet temiz ve ara sokaklar, meydanlar boyunca ilginç
bina, kilise mimarisine sahip.Daracık sokaklar sağlı sollu kafelerle
çevrili.Şehri gündüz dolaştığımız için gece hayatı konusunda bir fikir
edinemedim ve bu kente dair canımı sıkan en önemli şey bu şehri akşam görememiş
olmam, bu kadar genç nüfusa ve kafeye sahip bir şehir herhalde akşamları
bambaşka hareketlidir. Neyse bu durum belki bir gün Bratislava’ya gitmem için
bir sebep olur ,olamaz mı ?
Bratislava’nın ara sokakları boyunca pek
çok değişik ve sevimli heykeller sizlere ev sahipliği yapacaklar.Aman sende
heykel işte demeyin, önlerinde bir fotoğraf çekmek için baya bir
bekliyorsunuz.Benim en çok ilgimi meşhur Logar Adam heykeli çekti.İkinci Dünya
Savaşı sırasında şehrin kanalizasyonlarında yaşayan bir adamın heykeliymiş.
Bratislava gerçekten hesaplı bir şehir,
arkadaşlarla o kadar dakika ne yiyelim? Ne yiyelim? Aman Burger King olmasın
yeter artık, ruh halindeyken sevimli ve küçücük bir makarna restoranı
bulduk.Sadece 10TL ye denk gelen fiyatı ile makarnalarımızı yedik, kolalarımızı
içtik, hatta arkadaşlarım ağustos sıcağında çorba bile içtiler.Kendi
ofisimin karşısındaki lokantanın aynı menüye aynı fiyatı verdiğini düşününce,
insan Avrupa’da naçizane bir bütçe ile gayet güzel tatil yapabilir diye düşünüyorum.Hatta
o küçük restoranda yan masada çok sevimli Hint asıllı Amerikalı bir çift vardı,
onlara Türkiye’den geldiğimizi söylediğimizde, Türkiye’yi ve İstanbul’u çok
sevdiklerini söylediler ve ellerindeki poşetten incir çıkardılar.Şaşılacak şey
ama doğru olan bu bizim ülkemiz gerçekten bambaşka.
Kısa zamanımız olduğu için şehrin modern caddelerini ve Parlamento binasını gezmeye fırsatımız olmadı.Bratislava, Viyana ve Prag’ın gölgesinde kalmış fakat zaman ayrılması gezilmesi, görülmesi gereken bir şehir.Akşamlarının üniversite şehri olması sebebiyle çok renkli olduğunu, Tuna nehrinin gece Bratislava’ya ayrı bir güzellik kattığını düşünüyorum.Yolunuzun bu kente düşmesini şiddetle tavsiye ediyorum, hem görsel anlamda etkileyici hem de küçük bir şehir olduğu için yürüyerek gezilmesi kolay, fiyatları hesaplı.Eski şehrin daracık sokaklarına kendinizi kaptırın gitsin.Ben çok sevdim Bratislavayı.
Bir gün öğle yemeğini Mersin’de bir tantunici de yersin, bir başka gün Bratisilava’da bir makarnacıda.İnsan gezmek istedikten sonra, bunun için fırsat yarattıktan sonra neden olmasın.Bu sayede farklı kültürleri ve renkleri görür, gözlemler, dokunur ve bakış açısını genişletir.
İçinizdeki gezginci ruhun her dönem taze
kalmasını dilerim.
Bu yazıyı yazmam da bana destek olan can
tatil arkadaşlarım, Yunus’a, Ayşe’ye, Kirman’a çok teşekkür ederim.Kısacık
zamanda hayata ne kadar farklı bakabilmemi sağlayacak kadar yararlı bilgi veren
blog sayfası paylaşımcısı tüm arkadaşlara yürekten teşekkür ederim.
Saygılarımla
Egemen ÇINAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder